9 Mart 2014 Pazar

KİMSE ÖLMÜYOR


Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu kadın...
Bağıra çağıra haykırıyordu... 
Gülüyordu kahkahalarla... 
Sövüyordu...
Seviyordu…

Bir türlü kadın olmayı beceremeyen kadınlarımız, söz dinleyen, itaat eden, görevlerini yerine getiren; cefakâr analar, namuslu bacılar, temiz ev kızlarımız…

Biz, üzerimize yüklenmiş, her ne kadar oynamayı kabul etmesek de zorla dayatılmış rollerimizden kurtulmaya çalışıyorken bir kadın; hem kadın hem erkek olmaya çabalıyordu ve ne erkek ne kadın olabiliyordu. Biz her gün fiziksel, sözlü şiddetten, psikolojik baskılardan bahsediyorken o; yaşayabilme, nefes alabilme mücadelesi veriyordu.

“Kimse isteyerek o….. olmaz” diyordu kadın. Bir çocuğun bile bilebileceği bu durumu herkese hatırlatma gereği duyuyordu. Çünkü maalesef hemcinslerimiz de dahil birçok kişi aşağılıyordu onları. Çünkü bedenini satanların aşağılanırken ruhunu satanların el üstünde tutulduğu bu düzen, bunu yapmayı gerektiriyordu.

“Yarın oldu mu anne?” diye soruyordu kadın. Çünkü cinsiyet ayrımı olmaksızın şiddetin, cinayetin dolar artışından fazla artış gösterdiği bu dünyada “yarın” onun için daha zor oluyordu, hatta bazen olmuyordu.
 
Erkeğe “Çalış, para kazan, aile babası ol!” diye diretiyordu toplum, kadına “Evlen, çocuk bak, yemek yap!” diyor; kabul etmek zorunda bırakıldığımız ağır sorumluluklar yüklüyordu. Birçoğumuz içimizdeki tüm duyguları, istekleri, arzuları bastırarak yaşamaya; senaryosunu başkalarının yazdığı hayatlarda rollerimizi ezberlemeye çalışıyorken; o, dürüst olmayı seçiyordu.
 
“Allah’ım, beni kadın yap” diye dua ediyordu kadın. Hislerini gizlemiyordu, kendini saklamıyordu. Bütün yalanlarımıza inat o, doğruluğu seçiyordu. Ama o tüm duygularını bastırmayı seçmiş, rollerini benimsemiş olanlar, ona bu yüzden “i…” diyorlardı. Kadın kimliğiyle dünyaya gelenlerin adeta günahkâr muamelesi gördüğü bir toplumda, erkeğe “Erkek ol, delikanlı ol, adam ol!” diye öğütler veriliyorken o nasıl oluyor da “erkek doğmak” gibi bir ödüle sahipken yanlış bir yolu, “kadın” olmayı seçiyordu…
Normal olarak belirlediğimiz tek tip düzen; kurallarını, yasaklarını kendimiz seçtiğimiz sistem “cinayetleri” meşru kılıyordu; ona göre “normal” olmayanı öldürene, öldürtene ödüller yağdırıyordu.

“Ben yaşamak istiyorum!” diye haykırıyordu kadın. Her gün onlarca kadının öldürüldüğü, kendi gibi kadın olmayı seçenlerin yaşamalarının lütuf sayıldığı, nüfusun artarken “insan” sayısının gitgide azaldığı bu yeryüzünde…

Ve “Kimsenin Ölmediği Bir Günün Ertesi” nde herkes ölüyordu.
İnsanlık can çekişiyordu.
İnsanlık boğuluyordu.
İNSAN’lık ölüyordu…

Not: Bu yazı; Ebru Nihan Celkan’ın yazdığı, Sumru Yavrucuk’un oynayıp yönettiği “Kimsenin Ölmediği Bir Günün Ertesiydi” oyunundan etkilenerek yazılmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder